16 Ağustos 2014 Cumartesi

                                               Hayat Ayrıntıda Gizlidir -  Zilal Yöndem

“Yargılamak için bilmek, bilmek için anlamak, anlamak için dinlemek gerekir.”

En çok sevdiğim sözlerden bir tanesidir. Bir ömür boyu her alanda yaşadığımız sorunların temelini “iletişimsizliği” bir çırpıda özetler.
İlk önce yargılarız dinlemeden, anlamaya zaten çabalamayız. Yani ilk başta öncelik sıralamasında yaparız hatayı. Çünkü en kolayıdır yargılamak, belki işimize de öyle gelir, zaten anlayış abidesi görürüz kendimizi, hatalı her zaman kendini anlatamayandır.
Bahanelerimiz de hiç bitmez hani, desteksiz kalınca hemen imdadımıza koşarlar, kendimizi kandırmamıza yardımcı olmak için. Dinleriz, orada pek sorun yok gibi görünür ama asıl sorun galiba buradadır. Dinleriz ve anlamış görünürüz ve yargılama hakkı hemen peşinden gelir, halbuki dinlemişizdir ama sırf kendimizi haklı çıkartacak ip uçları bulmak, haksız konuma düşmemek, kendimizi kanıtlamak için pusuya yatarak.
İşin kötüsü iletişimsizlik yaşarken bu kadar açık seçik ve acımasız göstermez kendini. Hep başka sorunların altından çıkar, temelini oluşturur. Hiç kendimize toz kondurmadığımızdan, kendi eleştirimizi yapmadığımızdan, zaten hep başkaları hatalı olduğundan ve herkes böyle düşündüğünden sorunlar hiç bitmez, iletişim sağlanıyor görünse de o anlıktır, en ufak bir işaret beklemektedir kopmak için.
En büyük sorunumuz anlaşılamamak, yanlış anlaşılmak, anlatamamak… Yani öyle ya da böyle iletişimsizliktir. Evde, okulda, işte, arkadaşlıklarda yani insani her alan ve uğraşta karşımızdadır.
En sevdiğimiz, en anlaştığımızı düşündüğümüz insanlar hep yaralar bizi. Bizi dinlediğini ve anladığını zannettiğimiz o en değer verdiğimiz kişilerin aksi şekilde davrandıklarında sanki dünya başımıza yıkılır. Üzüntü ve şaşkınlık, sevgi ve bir o kadar kızgınlık bütün duygular bir birine karışır, üstelik bu tekrarlamaya ve doğallaşmaya başladı mı, zihnimizde sürekli adını koyamadığımız bir şeyler olur, duygularımız karmakarışık, sürekli iniş çıkış halindedir, güvensizlik ağır basmaya başlar ve mutsuzluk nedir yavaş yavaş anlamaya başlarız.” Hep bir yanımızda bir şeyler eksik, yolunda gitmeyen bir şey var, ama ne ?” duygusu inceden inceye sürekli rahatsız eder.
Bir şeyler söylerken hep acaba nasıl düşündü? Yanlış mı anladı? Acaba ne demek istedi? gibi samimiyete güvensizlik dolu can sıkıcı düşünceler besleriz çevremize. Aylarca görüşmesek bile bir yerlerde bizi anlayan, aynı samimiyetle düşünen birinin güveni, o iç rahatlığı o dünyanın bence en güzel duygusu hep eksiktir veya yırtık, sökük, yamalıdır. Ön yargı ve yanlış anlamalarla dolu sağlıklı düşünüp karar veremediğimizden bile hesap edemeyeceğimiz kayıplar veririz, çevremizden dostluklarımızdan kendimizden hatta fikirlerimizden ve ahlakımızdan.
Birebir iletişimsizlikler geniş düşündüğümüzde toplumsal iletişimsizlik olarak çıkıyor karşımıza. İlk adımımızda aksadığımız için daha yürümeye bile cesaret edemiyoruz. Kendi belki çok basit görünen ama taşın suya attığımızda yaptığı halkalar gibi sonucu o kadar basit ve küçük olmayan sorunlar olarak çıkıyor karşımıza. Ufkunu hesap edemediğimiz okyanuslarda gözümüz ama bir bardak suda boğuluyoruz.
Parçalar birleşerek bir bütün oluşturur. Bütün olabilmek için önce doğru dürüst parçalar olabilmeyi öğrenmeliyiz. Ufkumuz her zaman geniş, hedefimiz her zaman Allah rızası doğrultusunda, tek fikir, tek yürek, tek bilek olabilmemiz için birbirimizi anlamalı, dinlemeli, saygılı, bir mü’min ahlakını benimsemeli ve yaşamalı birebir iletişimle işe başlamalıyız.
Hayat ayrıntıda gizlidir ama unutmayalım; yaşadığımız fırtınalardan çok gemiyi limana yanaştırıp yanaştıramadığımıza bakılır.